Sokakta yürürken kulağınıza çalınan ilk cümle büyük ihtimalle şu olacaktır: “Hiç zamanım yok.” Ofiste, evde, okulda… Herkes yorgun, herkes yoğun. Sanki günler kısaldı, saatler koptu gitti, biz de kalan birkaç dakika içinde hayatı sıkıştırmaya çalışıyoruz. Ama durup düşününce bir soru zihni kemiriyor: Gerçekten mi meşgulüz, yoksa zamanı mı yönetemiyoruz?
Eskiden insanlar sabahtan akşama kadar tarlada çalışır, evdeki her şeyi kendi üretir, üstelik komşusuna da yardım ederdi. Şimdi çamaşır makinesi yıkıyor, robot süpürge siliyor, yemek siparişle geliyor… Ama yine de “yetişemiyoruz.” Belki de asıl sorun, fiziksel yoğunluk değil, zihinsel dağınıklık.
Sabah uyanıyoruz, ilk iş telefona uzanıyoruz. Bildirimler, haberler, mesajlar… Gün başlamadan zihnimiz 50 farklı yöne çekiliyor. Kahvaltı hazırlarken bir yandan podcast açıyoruz, diş fırçalarken e postalara göz atıyoruz. Gün boyunca aynı tempo: bir şey yaparken bir başka şeyi kaçırma korkusu. Ne tam oradayız, ne de buradayız.
Sosyal medya bu tablonun en renkli ama en çarpıcı parçası. “Beş dakika bakayım” diye girilen bir uygulama, bir saat sonra hâlâ elimizde. Sonsuz kaydırmalar, bitmeyen videolar, başkalarının hayatlarına bakarken kendi zamanımızı yiyoruz. Peki suç sosyal medya mı? Belki biraz. Ama çoğunlukla, bizim oraya kaçış nedenimiz: ertelediğimiz işler, yüzleşmek istemediğimiz sorumluluklar.
Bir başka mesele de şu: “meşgul olmak” artık bir statü göstergesi. Ne kadar çok işin varsa, o kadar “değerli” bir insansın gibi… Boş zamanın varsa, sanki tembelsin. Halbuki en üretken insanlar, boş zaman yaratabilenlerdir. Dolu ajandalarla övünmek yerine, içi dolu anlarla yaşamak gerekmez mi?
Tüm bu hengâmenin ortasında bir şey netleşiyor: zaman yetmiyor değil, biz zamanı dağıtıyoruz. Yönü belli olmayan bir koşu içindeyiz. Nereye vardığımızın önemi yok, sadece koşuyor olmak bize yeter gibi davranıyoruz. Düşünmeye, durmaya, sadece “olmaya” yer bırakmıyoruz.
Ne yapılabilir? Herkes için geçerli tek bir formül yok elbette. Ama belki başlamak için küçük bir adım yeter: Bildirimleri kapat. Sabah ilk 30 dakikada telefona bakma.
Günün 10 dakikasını sadece sessizce oturmaya ayır. Ve en önemlisi, kendine dürüst ol: Gerçekten meşgul müsün, yoksa meşgul görünmeye mi çalışıyorsun?
Zamanı planlamak kadar, dikkatini korumak da bir beceri. Çünkü dikkatini nereye veriyorsan, hayatın oraya akıyor. Belki zaman yok değil, yön yok. Belki de mesele “yetişmek” değil, “yerleşmek.”
Yorum yazarak Tekirdağ Bakış Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Tekirdağ Bakış hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Tekirdağ Bakış editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Tekirdağ Bakış değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Tekirdağ Bakış Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Tekirdağ Bakış hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Tekirdağ Bakış editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Tekirdağ Bakış değil haberi geçen ajanstır.