Ağustos ayının ortasında, güneş sadece tenimizi yakmıyor, ciğerimizi de yakıyor. Türkiye’nin Ege ve Akdeniz kıyılarında yine yangın haberleri ardı ardına geliyor. Bir yanda alevlerle mücadele eden itfaiyeciler, diğer yanda evini, hayvanını, ormanını kaybeden insanlar… Ve hepsinden çok daha derinde: bu gidişatı görüp de hâlâ “olağan” diyen bir toplumun sessizliği.
Artık inkâr edemeyeceğimiz bir gerçekle karşı karşıyayız: iklim krizi burada, şimdi ve biz onun tam ortasındayız.
Her yıl daha uzun süren sıcaklık dalgaları, ani bastıran seller, kar yerine yağmur yağan kışlar ve azalan su kaynakları… Bunlar sadece doğanın dengesinin değil, bizim yaşam biçimimizin de sorgulanması gerektiğini gösteriyor.
Ama biz ne yapıyoruz?
Hâlâ beton sevdamızdan vazgeçmiyoruz. Hâlâ tarım alanlarını imara açıyor, dere yataklarına bina dikiyor, orman alanlarını rant uğruna feda ediyoruz. Üstelik tüm bunları “gelişiyoruz” diye yapıyoruz.
Ama soralım kendimize: Bu gelişme nereye kadar?
Kriz Değil, Krizler Çağı
Artık bir iklim krizinden değil, krizler çağından söz ediyoruz. Kuraklıkla birlikte gelen tarımsal kıtlık, artan gıda fiyatları, göç hareketleri, enerji problemleri… Bunların hepsi bir domino etkisiyle birbirini tetikliyor.
Daha da kötüsü, bu krizler eşit dağıtılmıyor. Yoksullar, kırsalda yaşayanlar, kadınlar, çocuklar, yaşlılar… Krizin ilk ve en ağır faturasını onlar ödüyor. İklim adaleti, bu yüzden sadece çevre meselesi değil, aynı zamanda bir insan hakları meselesi.
Peki umutsuz muyuz? Hayır. Ama önce yüzleşmemiz gereken bir gerçek var: Sadece bireysel önlemlerle bu yangını söndüremeyiz.
Çöpümüzü ayrıştırmak, plastik poşet kullanmamak, suyu dikkatli harcamak elbette kıymetli. Ama yeterli değil.
Asıl sorumluluk karar vericilerde. Hükümetlerin, belediyelerin, büyük şirketlerin ve siyasi liderlerin:
•Fosil yakıtlardan çıkış için takvim koyması,
•Yenilenebilir enerjiye yatırım yapması,
•Tarımı, ormanı ve suyu koruyan yasal düzenlemeleri öncelik haline getirmesi gerekiyor.
Ve elbette bizim de yurttaşlar olarak sesimizi yükseltmemiz, sormamız, hesap sormamız gerekiyor.
Bir Ağacın Gölgesinde, Bir Umut Kadar Yakınız
İklim krizi çok büyük bir sorun, evet. Ama insanlık olarak büyük sorunlarla baş edebilecek bir potansiyelimiz olduğunu defalarca gösterdik.
Bilim burada. Bilgi elimizin altında. Çözüm yolları belli. Geriye kalan tek şey: gerçekten istemek ve harekete geçmek.
Belki de en büyük değişim, bir ağacı sadece “gölge yapan” bir şey değil, geleceği taşıyan bir canlı olarak görmekle başlayacak.
Çünkü yanıyoruz. Ama sadece ormanlar değil.
Vicdanımız da, geleceğimiz de tutuşuyor.
Unutmayın söndürmek elimizde.
Yorum yazarak Tekirdağ Bakış Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Tekirdağ Bakış hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Tekirdağ Bakış editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Tekirdağ Bakış değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Tekirdağ Bakış Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Tekirdağ Bakış hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Tekirdağ Bakış editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Tekirdağ Bakış değil haberi geçen ajanstır.